KÖSTENDİLLİ SÜLEYMAN
ŞEYHÎ EFENDİ HAYATI ESERLERİ VE
TASAVVUFÎ GÖRÜŞLERİ
Yaptığımız bu doktora çalışmasına konu olan Köstendilli Süleyman Şeyhî Efendi, XVIII. asrın sonlarıyla XIX. asrın başlarına denk gelen (d. 1163/1750 1235/1819-20) yılları arasında Bulgaristan’ın Köstendil şehrinde yaşamış âlim, şâir, hukukçuluk ve yöneticilik vasıflarına da sahip, çok yönlü bir Osmanlı müellifidir. Aristokrat ve zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. İki yaşında babasını kaybetmiştir. Köstendil’de âyanlık yapan ağabeyi Çelebi İbrâhim Efendi’nin himayesinde büyümüştür. Elimizdeki bilgilere göre medrese eğitimini kendi imkanları ile Köstendil’de tamamlamıştır. Aynı zamanda ikinci mürşidi de olacak olan ağabeyi Çelebi İbrahim Efendi vasıtası ile bir Nakşbendî şeyhi olan Şâmizâde Mustafa Efendi’ye intisap etmiştir. Mürşidlerinin gözetiminde kısa sürede ve başarılı bir şekilde seyr ü sülûkunu tamamlayarak tarikatına ve mürşidine çokça bağlı bir şeyhi olarak temâyüz etmiştir. Daha mürşidi hayatta iken irşad görevi alan Süleyman Şeyhî Efendi, yaklaşık yetmiş yıllık ömrünün büyük bir kısmını bu tarîkat çerçevesinde irşad görevine hasretmiştir.
Hayata tevhîd-i vücûdî/vahdet-i vücûd penceresinden bakmayı tercih eden müellifimiz, Evrendeki tevhîdi en derin bir şekilde hissetmiş olacak ki, bu hissiyâtını dillere pelesenk olabilecek“Yevm-i cedîd ve rızk-ı cedîd” vecîzesi ile ifade etmiştir.
Biri kayıp, iki divana sahip olan müellifimiz yaşadığı çağın edebî anlayışına uygun olarak vasat düzeyde bir şiir ortaya koymuştur. Daha çok nesir alanında başarılı olmuştur. Telif eserler açısından kısır ve buhranlı bir dönemde yaşayan Süleyman Şeyhî Efendi, Sofyalı Bâlî Efendi’den sonra Bulgaristan’da yetişmiş en velûd ikinci müellif olarak düşünce dünyamızda yerini almıştır. Tasavvufî konular başta olmak üzere birçok alanda eser vermiştir.
Süleyman Şeyhî Efendi, çağının sorunlarına bigâne kalmamıştır. İki aşırı ucu temsil eden tasavvuf cephesinin mülhidleri ve zâhir ehlinin mutaassıpları arasında sürüp giden anlaşmazlığa bir çözüm bulmak, her iki gurubu da orta bir noktada buluşturmak için çok çaba harcamış, sorunun çözümü için şerîatın merkezi ve belirleyici konumuna sürekli dikkat çekmiştir. Özellikle mektuplaşmalarından anlaşıldığı kadarıyla bulunduğu yöredeki mânevî atmosferin tam merkezinde yer aldığı anlaşılan müellifimiz, derin bir sosyal sorumluluk anlayışı ile çevresindeki halkın her meselesi ile ilgilenmiştir. Bu bağlamda aslî görevi olan mürşidlik ve müderrisliğinin yanında, salgın hastalıklar esnasında fedakâr bir sağlık görevlisi hissiyâtı ile kendi sağlığını tehlikeye atma pahasına o dönemin imkansızlıkları içinde birçok hastalığa nerede ise o dönemde tek çare olan hastalara okuyarak onların şifa bulmasına vesile olmuştur.
İki ayrı görev ile devlet hizmetinde bulunmuştur. Bunlardan birincisi, Köstendil’de bir müddet aile mesleği olan âyanlık ve mütesellimlik yapmasıdır. Muhtemelen bu dönemde Köstendil ve çevresinde bazı imar faaliyetlerine vesîle olmuştur. Fakat seyr ü sülûk sürecini olumsuz etkileyen bu dünyevî görevini kısa sürede terk ederek kendisini tamamen irşad ve tedris hizmetine adamıştır. Diğer bir görevi ise, İstanbul mahkemelerinde bir müddet çalışmasıdır. Derin bir fıkıh ve Arapça bilgisi gerektiren bu görev kendisine hukuk formasyonu kazandırmıştır. Bu görevinin bir semeresi olarak da “Sakk-ı Şeyhî” isimli eserini kaleme almıştır.
Süleyman Şeyhî Efendi, maddî ve mânevî hizmetleri karşılığında Köstendil ve çevresinde yaşayan her kesim insandan büyük saygı görmüştür. Geride sadaka-i câriye türünden olarak “Bahrü’l-Velâye”, “Lemeât-ı Nakşbendiyye”, “Sübhatü’l-Levâyih” ve “Sakk-ı Şeyhî” gibi bazıları oldukça önemli ve meşhur olan birçok eser ve birçok halîfe ve Köstendil’de kendisinden sonra da oldukça aktif bir şekilde irşad görevini ifâ eden bir dergâh ve medrese bırakarak ebedî âleme göçmüştür.
Anahtar Kelimeler Anahtar Kelimeler: Köstendilli Süleyman Şeyhî Efendi, Bahrü’l-Velâye, Lemeât-ı Nakşbendiyye, Tasavvuf, Tarîkat, İbnu’l-Arabî, Vahdet-i Vücûd, Nakşbendiyye Tarîkatı.
|
|