Kullanıcı Adı:

Beni Hatırla

Şifre:

Şifremi Unuttum

Ana Sayfa | Tasavvuf Akademisyenleri | Tasavvufî Yayınlar | Tasavvuf Dergisi | Konuk Defteri | Fotoğraflar | İletişim | Haberler

Özet

Kurtuluş Savaşında Bektaşiler

Mustafa Kemal Atatürk’ün 23 Aralık 1919’da Hacıbektaş’a yaptığı ziyaret, Millî Mücâdele’nin en çok ilgi toplayan olaylarından biriydi. Bu ziyaretten önce neler olmuştu, sonra ne oldu? Günümüz, genelde, Bektâşî-Alevî yazarların iddia ettiği “bütün Bektâşî/Alevîlerin Millî Mücâdele’yi desteklediği” savı doğru muydu? Millî Mücâdele’yi yapan Nationalist (Miliîyetçi)lerle özel bir bağları var mıydı? Mücâdele sonrası neler oldu? Bu sorulara cevap aradığımız çalışmada üzerinde çalışılan hipotez, hiçbir gurubun topluca desteklemesi veya karşı çıkması söz konusu olmamasına rağmen, Millî Mücâdele’nin sadece Bektâşîler tarafindan değil hemen bütün tarikatlar tarafindan desteklendiği, ve Millî Mücâdele’ye ve ardından gelen reform hareketlerine muhalefetin de genellikle ferdî veya küçük guruplarla sınırlı olduğu şeklindeki bir yaklaşımdı. Daha da önemlisi, taraflı ve akademik olmayan birçok eserin ısrarla belirttiği, “Bektâşîlerin Millî Mücâdele’ye ve ardından gelen reformlara desteklerinin “Saltanatı ve Hilafeti kaldırıp Cumhuriyeti kurmak” için olduğu ve bu sebeple topyekün bir şekilde Millî Mücâdele’yi destekledikleri” şeklindeki savın da doğruluk derecesi araştırılmalı idi.
Bektâşîlerin Millî Mücâdele’deki rollerinin tam bir şekilde analizi, Bektâşîliğin iki kolunun ayrı ayrı incelenmesini gerektirmektedir: Babagân koluna baktığımızda görüyoruz ki hem Millî Mücâdele lehinde hem de aleyhinde faaliyetleri mevcuttur. Zamanın Dedebabası olarak kabul edilen Sâlih Niyâzî Baba; Karakol, M.M. Grubu gibi birçok kuruluşun babası ve Erkân-i Harbiye-i Umûmiye’nin Ankara İkinci Şubesi Başkanı Hüsâmeddîn Bey (Hüsâmettin Ertürk), I. Meclis’te Denizli Milletvekîli olarak bulunan Mazlûm Baba, Tarîkat-ı Salahiyye’ye M.M. Grubu için casusluk yapmak üzere sızmış olan Tevfîk Baba; M.M. Grubu üyelerinden Hüseyin Kâzım ve Asım Babalar, hitâbetleriyle halkı mobilize eden Samih Rıfat gibi bazı Bektâşîler, Millî Mücâdele’nin meşruiyeti ve Mücâdele için gerekli alt yapının hazırlanmasında büyük roller oynadıkları halde, Sevr’i imzalayan Osmanlı Hey’eti azalarından Rızâ Tevfîk (Bölükbaşı)); meş’ûm Tarîkat-i Salahiyye kurucusu Kiraz Hamdî Paşa ; aynı tarîkatın üyesi Sakallı Rıfkî; Cemâlî Baba, Dr. Fahreddîn Bey ve Dîdâr Hanım gibileri ise Sultan ve politikalarının yanında yer almışlardır. Şu iyi bilinen bir gerçektir ki Millî Mücâdele karşıtı olanların tamamına yakını ya Hürriyet ve İ’tilâf Partisine mensûb idiler ya da Osmanlı Sarayında bir makām işgal ediyorlardı veya orada yakınları vardı. Burada hatırlatmak gerekir ki Hürriyet ve İ’tilâf Partisi, İttihâd ve Terakkî Partisi muhalifliği ile Millî Mücâdele karşıtlığını birbirine karıştırmıştı.
Kendilerine Alevîlerin de bağlı olduğu Çelebiyân kolunun faaliyetlerini analiz ise biraz daha zordur: Cemâleddîn Çelebi Meclis’te ikinci Başkan Vekîli olarak yer alarak Meclis’in, kendisine bağlı Bektâşî ve Alevîlerin gözünde meşruiyetine katkıda bulunmuş, hastalığı sebebiyle (ki en başta bir cilt hastalığından muzdarib oldugunu söylemekteydi) Meclis’e devam edemediği halde üyeliği düşürülmemiş, me’zûn sayılmış; kendisine bağlı Bektâşî ve Alevîlerin Kuva-yı Millîye’ye katılmalarını teşvik ederek halkın mobilizasyonuna katkıda bulunmuş, yani yüzde yüze yakın bir şekilde Millî Mücâdele’yi desteklediği halde kendisine bağlı olan Alevî grupları her zaman kontrol altında tutamamıştır: Yozgat (Çapanoğlu) isyanında, Mustafa Kemal, Cemâleddîn Çelebi’den Alevî grupları, Kuva-yı Millîye’yi desteklemeleri yolunda teşvik etmesini, Mucur Askerlik Şubesi Başkanı vasıtasıyla istediği halde Çelebi, “hastalığını bahane ederek” bir şey yapmaktan ictinâb etmiştir. Dersim ve Koçgiri isyanlarını bastırmak için de hiçbir şey yapmamıştır. Oysa Bektâşîlerin Millî Mücâdele’ye desteğini çok önemli kılan unsur, onların Alevîlerle ilişkileriydi. Mustafa Kemal, Cemâleddîn Çelebi’ye zaman zaman mektuplar yazmış, Alevî büyükleriyle görüşerek onları Millî Mücâdele lehine kazanmalarına yardımcı olmasını istemiştir. Yani Cemâleddîn Çelebi, ve onun Ocak 1922‘de ölümünden sonra da Veliyyeddîn Çelebi, Alevî gruplarla Millî Mücâdeleyi başlatan ve devam ettiren, birçok kaynakta “Nationalists” (Miliîyetçiler) olarak tarif edilen liderler arasında bir “aracı” gibi idiler. Ancak öyle görünüyor ki nüfuzları kendilerini “Türk” addeden Alevîlerle sınırlıydı. Yine de Çelebiyân Kolu Miliîyetçilerin daimî destekleyicileri olarak görülebilir. Hakimiyet-i Millîye’ de 5 Mayıs 1338 (1922) yayınlanan deklarasyonu ise Veliyyeddîn Çelebi’yi diğer liderlerden ayıran bir özelliğe sahiptir; zira hiçbir lider veya şeyh böyle bir deklarasyon yayınlama gereğini duymamıştır. Tabii bu arada unutulmaması gereken en mühim nokta, Bektâşîlerin Millî Mücâdeleyi desteklerken bunu “Bektâşîliğin çıkarları için” değil, Misâk-ı Millî’yi gerçekleştirmek için yaptıklarıdır (Misâk-ı Millî’nin de Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda alınmış kararlardan oluştuğu unutulmamalıdır). Bu konu deklarasyonda da açıkça belirtilmiştir.
Millî Mücâdele yıllarında, hem Ankara Hükûmeti ve basın, hem de Çelebiler Bektâşî-Alevî ve Sünnîler arasında ayrımcılık şeklinde anlaşılabilecek tutum ve davranışlardan kaçınmaya çalışmştır. Mesela Bahâ Saîd’in Bektâşîlik hakkındaki araştırması, “Kızıl-bâş propogandası” olarak değerlendirilebilir düşüncesiyle yayınlanmamış; Yakup Kadri (Karaosmanoğlu)’nun Akşâm gazetesi tarafından tefrikalar halinde verilmekte olan romanı Nûr Baba, Sünnî ve Bektâşî-Alevîler arasında düşmanlığa sebep olmakla kalmayıp cephede “Yâ Allah, Yâ Ali, Yâ Hacı Bektaş diyerek çarpışan Bektâşî-Alevîleri rencîde eder” diye Dış İşleri Bakanlığı (belgede aynen böyle) tarafindan sansür edilmişti. Mustafa Kemal, hem Sünnî hem Bektâşî-Alevî liderleri ziyaret etmiş, her iki tarafı da Mücâdele lehine kazanmaya çalışmıştı. Çelebi Veliyyeddîn de, mesela, yukarıda sözü edilen deklarasyonunda, Hz. Ali’nin “Hulefâ-i Râşidîn” den olduğunu söyleyip Bektâşî-Alevî ve Sünnîler arasında çok nazik bir kırılma noktasını görmemezlikten gelerek birlik için gayret etmişti.
Tarikatların, özellikle Bektâşîliğin, Millî Mücâdele sonrası durumu ile ilgili çalışmaların çoğu ideolojik ve politiktir. Akademik çalışmalar da yanlış yorumlardan uzak değildir. Mesela J.K. Birge, Millî Mücâdele sonrasında tarikatların kapatılması söz konusu oldugunda Bektâşîliğin muaf tutulması gibi umutların olduğundan söz eder. Ama araştırmamız sırasında, böyle bir umuda sebep olabilecek hiçbir olaya muttali‛ olamadık. Ayrıca şunu da eklemek lazımdır ki Millî Mücâdele’den, daha doğrusu tekke ve zaviyelerin kapatılmasından birkaç yıl sonra, başta Salih Niyazi Baba olmak üzere bazı babalar, Millî Mücâdele’de çok olumlu roller oynamalarına rağmen, devrimlerin gereklerine göre yaşayamamışlar, tekke hayatlarına devam edebilmek için Arnavutluk’un yolunu tutmuşlardır. Bektaşilik, günümüzde Alevilikle karışmış bir şekilde devam etmektedir.

Anahtar Kelimeler

Kurtuluş Savaşı, tarikatlar, Bektaşiler, inkılaplara karşı tepkiler, modernizm ve tarikatlar.

Gelişmiş Arama

Hızlı Erişim

Sayaç

Dost Site

Kullanılabilir renk seçenekleri
AYDINLI WEB TASARIM --> İrtibat için: aaydinli@gmail.com

Site Yöneticisi: Halil İbrahim Şimşek

bilgi@tasavvufakademi.com